23 Ekim 2012 Salı

aşık kız günlükleri

aşık olunca önce trendyol'a girip elbise bakıyorum, sonra parfüm ve ayakkabı. hastası olduğum longchamp'e bakıp -şuanlık sadece bakıyorum ne yazık ki, para biriktiriyorum ama alıcam kararlıyım-, idefixten kitap alıyorum.
arkadaşlar şimdi gerçekten hiç üşenmeyip çok güzel görseller yayımlayacağım.
temsili görseller:



Bu da Longchamp:
Umudum bayram harçlıkları artık...
şimdi kitap alıcam ve supernatural'ın 6.sezonuna başlayacağım.
Sevgiler.

9 Eylül 2012 Pazar

bu yazıyı nasıl tamamlayacağım, nasıl sonuçlanacak, hatta nasıl başlayacak hiçbir fikrim yok.
sadece yarın okulum var. 7de uyanacağım ve muhtemelen bu yazıyı yazdıktan sonra uyuyacağım.
ellerim öyle bir titriyor ki 5 şiddetinde. çok üzülüyorum. çok üzdüler beni. o kadar çok üzdüler ki ellerim titriyor.
o kadar canım acıyor ki.. yaşayan bilir diyebiliyorum fakat anlatırsam belki biraz daha acımı dindirebilirim. okursanız.
ne zaman başımı yastığa koysam önce o güzel kokuyu içime çekiyorum. yumoş mu ne. onu. sonrası karanlık. o kadar karanlık ki tek başıma olduğumu iliklerime kadar hissedebiliyorum.
o karanlıkta "elini uzat" diyen bir adam bulmuştum. gitti. hep gitti. hep giderler çünkü değil mi? bunu da bana o öğretmişti. hep gitmiş demek ki.
demek ki ben de gitmeyi ondan öğrenmişim. bununla gurur duymuyorum fakat ne zaman bir kapı bulsam arkasına saklanıyorum. insanlarla arama o kadar kocaman o kadar büyük bir duvar ördüm ki aşılması imkansız denecek kadar çok.
kendimle verdiğim savaşta her seferinde yenik çıktım. insanın en sindiremediği şey de budur herhalde. benim bu en azından.
kendi kişiliğini, kendini, vicdanını, her şeyini, benliğinle yenemediğinizi bir düşünün?
kötü.
hatta o kadar kötü ki her seferinde o duvar yineleniyor. karşınıza çıkıyor her adımınızda. kime yaklaşmak isteseniz iç sesiniz "olmaz" diyor. "kimseye güvenme."
kalbiniz acıyor. bir şey batıyor sanki. her nefes alışınızda sonu hep göz yaşlarıyla bitiyor. gözleriniz dolduğunda artık gözyaşlarınızı tutabiliyorsunuz. alışmak böyle bir şey.
alışmak ve kaybetmek..
hiç, birini sevmek için ağladınız mı?
en çaresizi de bu işte.
birini sevmek için ağlamak. sevebilmek için..
dedim ya, o duvar her adımınızda karşınıza çıkıyor diye.
o da bundan kaynaklı.
artık uyumam lazım.
iygeceler.
umarım hepiniz çooook aydınlık bir sabaha uyanırsınız. benim için de uyanın. teşekkürler.

31 Ağustos 2012 Cuma

"Umarım çok mutlu olurum,
Ya da çok mutsuz.
İkisinin ortası hiç iyi değil..
Hiç."

27 Ağustos 2012 Pazartesi

bir adamı sevmek aranızdaki 300 kilometreyi unutturabiliyor bazen. 300 veya daha fazla. sadece sevmek bile yetecek gibi geliyor. bazen yetiyor. bazen yetmiyor.
yettiği zamandan sonraki bölüm o kadar huzurlu ki. sen. sevdiğin adam. bu kadar. sadece siz varsınız. evrendeki herkesi unut. sadece sen ve o.
hep yetsin diye uğraştım. kimi zaman yetti kimi zaman yetmedi.
ama şimdi yetiyor. karşımdaki adama karşı sadece sevgim bile yetiyor.
kelimeleriyle size dokunabilen bi adamın yanınızda olduğunu size gerçekten dokunduğunu bi düşünün? çok güzel değil mi? eylülde, umarım eylülde olucak.
9 eylül, geçen sene 9 eylül tanışma tarihimiz. bana zaman söyle dedi. gelmem için zaman söyle. daha cevap vermedim. 9 eylül diyeceğim. ya anlar ya anlamaz. önemli değil. yanımda olsun yeter.

12 Ağustos 2012 Pazar

küçük sürprizler dükkanı.

sana kocaman bi kutu yapıcam. o kadar heyecanlıyım ki bunu planladığım için. o kadar olur. gerçekten çok heyecanlıyım. doğum günün 28 Martta. mart ayını hiç sevmiyordum, ta ki o ayda senin doğduğunu öğrenene kadar
28 marta kadar sana bir sürü hediye alırım ben. öyle büyük ve pahalı şeyler değil. küçük küçük. bileklik alırım. renkli renkli. kendime de alırım. hiçbirini beğenmezsen benim için takarsın bir tanesini. kendime de aldığımı takarsın mesela. beraber takarız, olur mu?
sonra mesela eldiven ve atkı alırım sana. böyle şeyleri çok sevdiğimi bilirsin. eldiveni önce kendim giyerim. ellerimi hissetsin ellerin. sonra sana veririm. atkıyı da takarım hem. kokum sinsin üstüne. özlediğinde belki koklarsın, eğer özlersen.
şey yaparım, böyle Kadıköy'de plak dükkanı var, sana ordan plak alırım. çok sevdiğin sanatçıları sıralarım. en güzel albümlerinin plağını alırım. çok seviniceğine eminim ya.
sonra kırtasiyeye gider en sevdiğin renkten mektup zarfları, kağıtlar alırım. renkli renkli güzel olur. 28 marta kadar da bir sürü mektup olur. sıkıldıkça birini açıp okursun.
sana bir video çekerim. seni nasıl sevdiğimi anlatırım. şarkı bile söylerim belki. anneannem hep sesin çok güzel der, arkadaşlarımın aksine. belki beğenmezsin, beğenmezsen kapatırsın. söz rahatsız olursan bir daha da söylemem.
sonra zenitimden çektiğimiz fotoğraflardan bir kaç tanesini koyarım içine o kutunun. bakarsın belki. yakma ama lütfen.
en sevdiğimiz şarkıları bi cd'ye kaydederim. mutsuz olduğunda dinlersin. belki mutlu olursun, beni düşünürsün. o şarkıları dinlerken sana bir de kitap alırım. okursun.
peki, şimdi. bunları aynı şehirde yaşadığım bir adama yaptığımdan bahsedelim. aynı şehirdeyiz. bir yabancı gibi yaşıyoruz. o şehrin bir ucunda, ben şehrin diğer ucundayım. istanbul burası, ne zaman buluşmak istesek yağmur yağdı. en çok buna üzülüyorum ben.
neyse, canımsın. bütün bu yaptıklarımı vermek için 28 martta buluştuğumuzda, o mektupların ilkini okurken seni sevdiğimi anlayacaksın. seni seviyorum. gerçekten.

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Arkadaşlar çok seviyorum onu napıcaz?

sevdiğimiz tek ortak şarkının sözlerini mırıldanmaktan etrafımdaki insanları dinleyemiyorum. şarkı sözleri seslerini bastırıyor. en sevdiğimiz yeri. en güzel yeri. bağıra bağıra söylediğimiz kısmı şarkının. herkesten güzel geliyor. herkesten mantıklı. çünkü biz seviyorduk. 'biz' olabildiğimiz tek şarkıydı. tek türkçe şarkı.
"ver, ver ateşe ver bizi.
bir iz bırak burda, iz bırakanlar unutulmaz."
çünkü iz bırakanlar unutulmaz. bi' insanın sizde bıraktığı en büyük iz ne olabilir? bi' insan size en fazla ne vaat edebilir?  yok, o değil demeye çalıştığım. kolumu ısırdı benim. Kadıköyde yürürken, "iz bırakayım mı?" dedi ve kolumu ısırdı.
insan özlüyor. gerçekten özlüyor.
zaten en yakınım dediğiniz insan gitse, hatta kendinizden bile çok sevip kendinizden çok değer verdiğiniz insan sizden uzağa giderse, özlersiniz değil mi?
kokusunu. saçınızı öpüşünü. yanaklarını.. sürekli öptüğünüz o yanaklarını.
bazen gerçekten "keşke bu kadar uzak olmasaydık" dediğim olduğu zamanlarda iz bırakanlar unutulmaz dinliyorum.
bekle dur.
ya öl.
ya sev.
ya sus.
ya doğruyu söyle.
gibi.
ama.
bazen.
ölsen de.
sevsen de.
sussan da.
doğruyu söylesen de.
olmuyor.
değil mi?
olmuyor.
biliyorum, üzülme.