9 Eylül 2012 Pazar

bu yazıyı nasıl tamamlayacağım, nasıl sonuçlanacak, hatta nasıl başlayacak hiçbir fikrim yok.
sadece yarın okulum var. 7de uyanacağım ve muhtemelen bu yazıyı yazdıktan sonra uyuyacağım.
ellerim öyle bir titriyor ki 5 şiddetinde. çok üzülüyorum. çok üzdüler beni. o kadar çok üzdüler ki ellerim titriyor.
o kadar canım acıyor ki.. yaşayan bilir diyebiliyorum fakat anlatırsam belki biraz daha acımı dindirebilirim. okursanız.
ne zaman başımı yastığa koysam önce o güzel kokuyu içime çekiyorum. yumoş mu ne. onu. sonrası karanlık. o kadar karanlık ki tek başıma olduğumu iliklerime kadar hissedebiliyorum.
o karanlıkta "elini uzat" diyen bir adam bulmuştum. gitti. hep gitti. hep giderler çünkü değil mi? bunu da bana o öğretmişti. hep gitmiş demek ki.
demek ki ben de gitmeyi ondan öğrenmişim. bununla gurur duymuyorum fakat ne zaman bir kapı bulsam arkasına saklanıyorum. insanlarla arama o kadar kocaman o kadar büyük bir duvar ördüm ki aşılması imkansız denecek kadar çok.
kendimle verdiğim savaşta her seferinde yenik çıktım. insanın en sindiremediği şey de budur herhalde. benim bu en azından.
kendi kişiliğini, kendini, vicdanını, her şeyini, benliğinle yenemediğinizi bir düşünün?
kötü.
hatta o kadar kötü ki her seferinde o duvar yineleniyor. karşınıza çıkıyor her adımınızda. kime yaklaşmak isteseniz iç sesiniz "olmaz" diyor. "kimseye güvenme."
kalbiniz acıyor. bir şey batıyor sanki. her nefes alışınızda sonu hep göz yaşlarıyla bitiyor. gözleriniz dolduğunda artık gözyaşlarınızı tutabiliyorsunuz. alışmak böyle bir şey.
alışmak ve kaybetmek..
hiç, birini sevmek için ağladınız mı?
en çaresizi de bu işte.
birini sevmek için ağlamak. sevebilmek için..
dedim ya, o duvar her adımınızda karşınıza çıkıyor diye.
o da bundan kaynaklı.
artık uyumam lazım.
iygeceler.
umarım hepiniz çooook aydınlık bir sabaha uyanırsınız. benim için de uyanın. teşekkürler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder